İstanbul’daki Pan heykeli dünyada eşi benzeri olmayan bir eserdir.
Haberler: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYIR
İstanbulBüyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Yetenekli Polat, Aziz Polyeuktos Kilisesi’nin de bulunduğu Saraçhane Arkeoloji Parkı’nda yapılan kazılarda İBB Miras grupları tarafından ortaya çıkarılan Pan heykelinin, şunları söyledi: İstanbul ‘a özgü olduğunu söyledi. senin heykelin İstanbulİstanbul’da ortaya çıkarılan ilk Pan heykeli olduğuna işaret eden Polat, “Bu bizim için çok ama çok küçük bir parça. İstanbul Çok önemli bir arkeolojik alanı ve bir Roma Sarayı’nın bir bölümünü yavaş yavaş gün yüzüne çıkarmaya başlıyoruz. Bu bizi büyük sürprizlerle, büyük hediyelerle, şehrin turizmini ve tarihini anlatacak hediyelerle karşılayacak bir etap” dedi.
İBB Kültür Dairesi Başkanlığı’na bağlı İBB Miras ekiplerinin Fatih’teki St. Polyeuktos Kilisesi’nin bulunduğu Saraçhane Arkeoloji Parkı’nda 8 Haziran 2022’de başlayan kazı çalışmaları devam ediyor. Çalışmaların yürütüldüğü ana binanın kuzeybatı cephesinde, dün yüzeyden yaklaşık 2,6 metre yükseklikte dolgu toprağında Antik Yunan mitolojisinin çobanı ve sürülerin hahamı Pan’ın mermer heykeli bulundu. .
Heykelin Roma dönemine ait olduğunun düşünüldüğünü belirten İBB Genel Sekreter Yardımcısı Uzman Polat ANKA HaberlerAjansına şunları söyledi:
“BİLİM ALANINA DÖNÜŞEN BİR NOKTA OLDU: İstanbul Şehrin merkezinde Saraçhane’deyiz. Burası İBB’ye 100 metrelik bir alan. Buranın yaklaşık 60 yıldır terkedildiğini söyleyebiliriz. Kent içinde burada bir arkeolojik sit alanı olduğu biliniyordu. Çok görkemli bir yapı olduğu ve çevresinde arkeolojik alan olduğu biliniyordu ama ne yazık ki yıllar içinde burası her türlü istenmeyen kullanım için insanların giremeyeceği kadar ıssız bir alana dönüşen bir noktaydı. Her zamanki gibi hem profesyonel insanlar olarak hem de kamu görevlisi olarak bu işin içindeyiz. İstanbulŞirketin satın alınmasını ve geri alınmasını çok temel çalışmalarımızdan biri olarak ele aldık.
BİR YIL SONRA 1.500 YAŞINDA OLACAK: Burası aslında 1964-68 yılları arasında kısmen kazılmış ve buluntular çıkarıldıktan sonra durdurulmuş bir kazı alanı. Hikayesi 524 yılına kadar uzanıyor. Yani tam bin 499 yıl önce. Yani bir yıl sonra 1500 yaşında olacak. Temelinin atılmasıyla başlayan büyük, görkemli kilise yapısı, Bizans döneminden kalma kilise yapısı. Ama ondan önce de şu anda sol tarafında durduğumuz Roma dönemine ait bir saray olduğunu literatürden biliyoruz. Ama asla kazılarla ortaya çıkarılan bir saray yapısı değildi. Anika Julian’ın adını taşıyan kiliseyi de inşa eden Romalı bir asilzade. İstanbulBu kiliseyi yaptırdığında sarayının yaşadığı bölge olduğunu biliyoruz, ancak literatürden, iddialarımızdan ve buluntularımızdan daha önce burada bir saray olduğunu anlıyoruz.
BU BÖLGE ROMA, BİZANS, OSMANLI VE ERKEN CUMHURİYET’İN TÜM İZLERİNİ TAŞIYOR:Bu alan Roma, Bizans, Erken Osmanlı, Geç Osmanlı ve hatta Erken Cumhuriyet’in tüm izlerini taşır. İstanbul Bir şehrin tarihinin kimliğinin içinde ne barındırdığını gösteren bir belge alanı gibi. Kuyu İstanbul Bu arkeolojik sit alanındaki buluntular bile bize üç imparatorluğun başkenti, tüm medeniyetlerin buluşma noktası dediğimiz tüm hikayeleri gösteriyor. Her kültürden, her çağdan izler ve buluntular gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Hemen arkamızda Osmanlı dönemine ait bir mezar ve yapı kalıntısı buluyoruz. Yanında bir mezar yeri buluyoruz. Yine Osmanlı döneminden kalma bir mezarlık buluyoruz. Dönüyoruz, bir Bizans devri buluyoruz, sola doğru geliyoruz, bir Roma Sarayı yapısı buluyoruz.
BİZİM İÇİN ÇOK, ÇOK KÜÇÜK BİR RÖMORK: İşte dünkü keşifle bizi çok heyecanlandıran alan. Hızla bulutunuzun şu anda bulunduğu yerin ilerisindeyim. Arkamdaki bloklardan birinin yanında belirdi. Bu bloklar da kazı sırasında bulunmuştur. Karşımıza daha önce Asklepion heykelini bulup halka tanıtmış olmamız geliyor. Yerin bir metre altındaydı. Kuyu İstanbul . Şimdi bulduğumuz yerin iki buçuk metre altında ve hızla aynı bölgede. Demek ki buradaki saray yapısında bu tür Asklepion veya Pan heykeli ve benzeri şeylerin bulunması, buradaki saray yapısının çok daha geniş bir heykel programı ile bezendiğini ve süslemeye sahip olduğunu göstermektedir. Bu ne anlama gelir? Kazıyı şu anda park istikametindeki alana, saray kısmına kadar genişletirken buradan da benzer onlarca küme halinde heykeli bulmaya devam edeceğiz. Bu bizim için çok çok küçük bir parça.
İSTANBUL DAHA ZENGİNLEŞEN BİR KÜLTÜREL KOLEKSİYONA SAHİP OLACAK: İstanbul Çok önemli bir arkeolojik alanı ve bir Roma Sarayı’nın bir bölümünü yavaş yavaş gün yüzüne çıkarmaya başlıyoruz. Bu da büyük sürprizlerle, büyük hediyelerle, şehrin turizmini ve tarihini anlatacak hediyelerle bizleri karşılayacak bir sahne demek. Çalışmalar sadece 10 ayı buldu. Bu etaplar 10 ay içerisinde açıldı. Alanın sahipsiz kullanımından kaynaklanan tüm kötü eklemeler, 1960’lı ve 70’li yıllarda yapılan beton kotlar, asfalt görünümlü burçlar, tarafının otoparka çevrilmesi, kaldırılması gibi işler buna dahildir. Yani kazı sırasında çok kısa sürede elde ettiğimiz verilerle, İstanbul’un Polektos bölgesinden ve Saraçhane’den gelecek çok değerli arkeolojik kültürel verilerle uzun süre zenginleşecek bir kültür koleksiyonuna sahip olacağını söyleyebiliriz. .
İŞTE BİR AÇIK HAVA MÜZESİ: Alanın kendisi de bizim için bir arkeopark. arkeopark ne demek? Dünyanın her yerinde emsalleri olan insanların şehrin tarihini anlayabilecekleri, çocukların içine girip tarihin katmanlarını bizzat görebildikleri, eğitim programına katılarak kendi köklerine ve tarihlerine dair bulguların nasıl ortaya çıktığını gösterebildikleri bir alandır. onlar için hazırlanmış bazı simülatif kazılar ve benzeri deneyimlerle toprakla ve tarihle ilişkilendirilir. Yanımızdaki Haydarhane Camii bölgesi yine hızla gözden kayboldu. Orayı kazı ile ortaya çıkardık ve daha sonra rekonstrüksiyonunu geri kazandık. Osmanlı, Bizans, Roma ve diğer dönem yapılarıyla ilgili tüm buluntuların inceleneceği bir alandır. Olağan olan, bizim için değerli olan insanlara solumdaki siperin izini göstermek. Çünkü gördüğümüz bir dizi kültürel objenin artık yerin altından kesildiği için nasıl saklandığını gösteriyor. Burası bir açık hava müzesi.
AYASOFYA İLE YARIŞMAK İÇİN YAPILAN ÇOK MUHTEŞEM BİR BİNA: Burası biliyorsunuz 1204 yılında 4. Haçlı Seferi sırasında Latin orduları tarafından yağmalanmış ve buradaki tüm yapı malzemeleri bugünkü Venedik’teki San Marco Kilisesi’ne götürülerek orada kullanılmış ve dünyanın gözbebeğidir. Yani sürgündeki İstanbul’umuzun mimari kültürü, Venedik’teki San Marco Katedrali ve çevresinde bir açık hava müzesi gibi. Tabii bu olağan dönemde yapının başka değerli eklentileri olduğunu da düşünebiliriz. Çok güçlü ve görkemli bir yapıdır. Karşılaştırma için yanımda gördüğünüz bina, İstanbul Büyükşehir Belediye Binası’ndan 10 metre daha yüksekte olan bir yapı. Ayasofya ile yarışacak şekilde yapılmış çok görkemli bir yapı, dönemin Ayasofyasıdır. Ardından şimdiki Ayasofya yarışma olarak yapılıyor. Yani böyle bir güç mücadelesinin ortasında üretilmiş bir yapıdır. Hemen solunda ise daha önce yapılmış ve bu zenginlikle büyütülmüş bir saray var. Bu saray yapısına girdiğimizde bir iki heykel bizim için sinemanın sadece bir fragmanı. Burada çok büyük buluntularla rekabet etmeye devam edeceğiz. Hiç şüphesiz. Doğal olarak bin 500 yılda ona ne olduğunu bilmediğimiz bir muamma ve bilmeceden bahsediyoruz. Açılınca görüşürüz. Bu heyecanla çalışmaya devam ediyoruz.
İSTANBUL’A ÖZEL BİR PAN HEYKELİYLE KARŞILAŞTIĞIMIZI GÖRÜYORUZ : Daha önce bir Asklepion heykeli bulduk. Ve şimdi Pan’ın heykelini bulduk. Antik çağda Pan antik mitolojisinde, Roma döneminde ve daha öncesinde gelişen bir inancın parçası olan yarı insan yarı keçi şeklinde bir yaratık diyelim. Doğada ve açık alanlarda yaşadığı sanılan, bakışları, sesleri ve kendine has tuhaflığıyla ürkütücü, bir anda insanların karşısına çıkıp onları ürkütüyor. Ancak o dönemin panteonunda yeri olan küçük bir yaratık ve elinde bir müzik aleti ile bugün Pan flüt dediğimiz flütün onun çaldığı flüt olduğunu hatırlatayım. Bazen insanları deli eden bir ses çıkarabilen bir yaratık. Bulduğumuz Pan heykeli de bizim için orijinal. Çünkü dünyada benzeri olmayan bir Pan heykeli bulduk. İstanbul’da ortaya çıkarılan ilk Pan heykeli. Kültürel farkı diğer Pan heykellerinden farklı, hem biçimsel hem de anlatımsal olarak farklı, İstanbul’a özgü bir Pan heykeliyle daha fazla çalışılması gereken bir Pan heykeli ile karşılaştığımızı görüyoruz. Her zamanki heykelin üst belini bulduk. Çalışmalar devam ederken muhtemelen diğer modülleri bulup tamamlamaya gideceğiz. Heykelimizi İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne teslim ettik. Güvenliği sağladılar. Belki gelecekte Saraçhane’deki bir müzede doğrudan sergilenir, burada çok daha büyük heykeller veya eserlerle birlikte sergilenir, umarız.”